Koronavirüs hayatımıza girdiği andan itibaren daha önce deneyimlemediğimiz birçok şeyi deneyimlemek durumunda kaldık. Bu süreçte, evrilmeye başlayan şeylerden biri de beslenme alışkanlıklarımız oldu. Son yılların trend haline gelen birçok beslenme yönteminin yerini, bağışıklık güçlendirici ve antioksidan açısından zengin besinler, sebze ve meyveler, vitamin takviyeleri ve bitki temelli yiyecekler aldı.
Temel gereksinimimiz olan beslenme ihtiyacı, yıllar içinde farklı tarzları da beraberinde getirdi. Son yıllarda hayatımıza daha fit bir görünüm ihtiyacından doğan diyet yöntemleri, öğün atlanarak yapılan aralıklı beslenme, doktor tavsiyesi alınmadan yapılan glütensiz beslenme, vejeteryan ya da vegan beslenme gibi birçok beslenme tarzı hayatımıza girdi. Ancak salgın süreciyle birlikte insanların birincil önceliği virüse yakalanmamak için bağışıklık sistemini güçlü tutmak, beslenmelerini yeterli ve dengeli hale getirmek oldu. Artık hayatımızda daha basit ama daha dengeli tarifler ve düzenli bir yaşam tarzı var.
Kuşkusuz hepimizin önceliği bağışıklık sistemini güçlendirmek. Bu nedenle vitamin ve mineral içeriği oldukça yüksek olan ve bağışıklığımızı güçlendiren en önemli besin grupları olan sebze ve meyveler daha sık tüketilmeye başlandı. Meyve ve sebze tüketiminin artmasıyla birlikte lif alımı da desteklendi, kalp-damar hastalıklarına karşı da güçlü kuşanmış olduk. Hazır bu duruma gelmişken, günde 2-3 porsiyon sebze, 2-3 porsiyon meyve tüketimini devam etmek önemli.
Antioksidan kapasitesi yüksek olan besinlere olan ilgi arttı. Özellikle kivi, nar, kırmızı meyveler, mandalina, portakal gibi meyveler ile karnabahar, brokoli, ıspanak, roka, pazı, maydanoz, kereviz, soğan, sarımsak gibi sebzeler antioksidan kapasitesi yüksek besinler oldukları için daha sık tüketilmeye başlandı. Bu besinler her ne kadar bağışıklığı güçlendiren besinler olsa da güçlü bir bağışıklık için öncelikle yeterli ve dengeli beslenmemiz gerektiğini unutmamak gerek.
Bunların yanı sıra vitamin takviyelerine rağbet arttı. Hepimizin pandemi sürecinden dolayı endişe düzeyi arttıkça kendini koruma isteği de doğru orantılı olarak yükseldi. Bu nedenle düzenli beslenmenin yanında ekstra destek arayışında olan kişiler vitamin takviyesi kullanmaya başladı. En çok tercih edilenler D vitamini, C vitamini, omega-3 ve probiyotik takviyesi oldu. Balık yemeyenlerdenseniz bu süreçte mutlaka omega-3 desteği almalısınız. Bunun dışında probiyotik takviyeler bağırsak sağlığını olumlu etkilediği için bağışıklık sistemimizi güçlendiriyor. D vitamini takviyesi yapacaksanız da mutlaka bir kan testi yaptırarak düzeyine bakıldıktan sonra doktor kontrolünde alın.
Çok düşük kalorili diyetler yerine vücudun ihtiyaçlarını karşılayan daha çok bitki temelli beslenme planı ön plana çıktı. Çünkü bağışıklık sistemini zayıflatan en önemli faktörlerden biri yetersiz ve dengesiz beslenme. Düşük kalorili diyetler de uzun süreli uygulandıkları takdirde vitamin ve mineral yetersizliklerine dolayısıyla da bağışıklığın düşmesine neden oluyor. Bütün bunların ışığında bu süreçte diyet yiyeceklere ve alkole olan ilgi de azaldı.
Pandemi sürecinde hem evde çok daha fazla vakit geçirmemiz hem de dışardan temasla virüsün bulaşmasını engelleme isteğimiz arttı. Bunun sonucu olarak dışardan yemek yeme sıklığı azaldı. Evde yemek pişirme alışkanlığı kesinlikle beslenmemiz üzerinde olumlu etkiler yaratıyor. Çünkü çok daha sağlıklı pişirme teknikleri ile çok daha kontrollü malzeme kullanarak sağlıklı ve nispeten kalorisi az yemekler yemeye başlıyoruz. Ama öte yandan evde geçirdiğimiz süre arttıkça ve mutfakla olan münasebet fazla olmaya başlayınca sürekli yemek yapma, yeni tarifler deneme ve bunları tüketme eğilimi içine girdik. Ayrıca pandemiden dolayı yaşadığımız endişe ve stres de bazılarımızı duygusal olarak gereğinden fazla yemeye itti. Ancak hepimiz için bu durumu avantaja çevirmek mümkün. Evde yemek yaptığımız sürece kızartma, kavurma gibi yüksek miktarda yağ gerektiren pişirme yöntemleri yerine fırın, haşlama, ızgara gibi yöntemleri kullanın ve gerçekten aç olup olmadığınızı fark edin. Eğer gerçekten aç değilseniz mutfaktan uzak durun ve kendinizi oyalayacak başka aktiviteler bulmaya çalışın.
Son olarak, beslenme bağışıklık sistemi için en önemli faktörlerden biri olsa da stres yönetimi de en az beslenme kadar önemli olduğunu belirtelim. Endişe ve stres düzeyimizi kontrol altına alıp doğru adımları atarsak süreci çok daha rahat atlatabiliriz.